İş Seyahatleri, Tatil Gezileri

Kamboçya’dan sevgiler

Nisan ayı’nda  iş için Vietnam ve Kamboçya’yı ziyaret ettim.  İş sonrasında da fırsattan istifade iki günlük ekstra izinle Pınom Pen (Phnom Penh) ve Siem Rep’i (Siem Rap) gezdik eşimle.

Bir kaç kere iş için gitmiştim başkent Pınom Pen’e (Phnom Penh) ama bir türlü şehri gezme fırsatı bulamamıştım  belki de eşimin yanımda olmamasından istememiştim tek başıma keşfetmeyi.

Bu kısa tatilde gezip gördüklerimizden bir kaç detayı sizinle paylaşmak isterim. Bu arada eşimin sitesinde Kamboçya ile ilgili çok daha detaylı bir yazı bulabilirsiniz. Ben biraz daha tarihi kısmına takılı kalmayı istedim.
Kamboçya’ya gitmeden önce Ölüm Tarlaları (Killing Fields) filmini seyretmenizi tavsiye ederiz (çok eski bir film) Biz pek önden araştırma yapmayı sevmeyiz. Genel bilgileri lokal kişilerden almak bize her zaman daha çekici gelmiştir. Bu yüzden aşağıda yazdıklarımda herhangi bir yanlışlık sezerseniz kusuruma bakmayın.

Pınom Pen’de ki ilk ve tek gezi günümüze Ölüm Tarlaları ile başladık.

Kızıl Kamerler adıyla bilinen (Khmer Rouge/Pol Pot) rejim , tüm halkı şehirlerden toplayıp çalışmaları için tarlalara getirmiş. Halktan bazılarını da ya okumuş oldukları için ya da yabancılarla bağlantıları olduğu ve rejime karşı çıkabilecekleri düşüncesiyle Ölüm tarlalarında vahşice öldürmüşler. Vahşice diyorum çünkü mermi kullanmak istemediklerinden (pahalı ve limitli olduğundan) ellerine geçen her türlü cisim ile halkı katletmişler. Öyleki bebekleri ağaca vurarak ya da havaya atıp silah süngüleri ile,kadınlara önce tecavüz edip sonra keskin ya da keskin olmayan aletlerle öldürmüşler. Cesetleri de sonrasında kimyasal maddelerle de yok etmişler. Gördüğünüz  kafatasları,kurbanların resimleri , kıyafetleri canınızı çok yakıyor. Toplam 3 Milyon insan öldürülmüş. Bebek,çocuk,kadın,erkek ayırt edilmeden (1975-1979)
Ölüm tarlalarından sonra S 21 adıyla anılan , mahkumların tutulmuş olduğu hapishane’yi de gezme fırsatı bulduk (aslında öncesinde okulmuş)
Sınıfların hepsi hücreye dönüştürülmüş hatta o kadar çok kişiyi o okulda tutabilmek için odaların içine ya tuğladan ya da tahtadan küçük küçük odalar yapmışlar. Burda tutma amaçları kişinin suçunu itiraf etmesi (türlü türlü işkence sonrasında ister istemez söylenen suçları kabul ettirmek ve haklarında tutanak tutturulması ) sonrasında da tabii ki idam’a mahkum edilmek üzere ölüm tarlalarına götürülmeleri.


Buraları gezdikten sonra şehrin içine dönüp ufak bir yemek molasından sonra tapınakları gezdik. Gezdiğimiz yerleri detaylarıyla eşimin sitesinde bulabilirsiniz.

Gelelim Siem Rep’de geçirdiğimiz iki güzel güne (Siem Rap) Aslında toplam 2 buçuk gün kaldık ama vardığımız gün yol yorgunluğundan çok bir şey yapmak istemedik. Hemen hemen 5 buçuk saat süren Pınom Pen – Siem Rep , yolların yapım aşamasında olması ve trafik sebebiyle bizi epeyce bunalttı. Neyse ki  kaldığımız otelde dinlenme fırsatımız oldu
İkinci gün Angkor Watt ; Güney Asyada’ki en genis ve en meşhur tapınak.12.ci yüzyılda Suryavarman II  tarafından 1113-1150 tarafından yaptırılmış.Duvarları Khmer ve Hindu sanatının en güzel eserleriyle doludur. 14 ya da 15’inci yy’da Hindu inanışından Budist inanışına dönüştürülmüştür. Buyüzden de hem Hindu inancından hem de Budist inancından simgeler bulundurmaktadır yapısında. Dünyanın en büyük tapınağı olarak bilinmektedir. Ayrıca ülke bayrağı üzerinde resmi olan tek tapınaktır.

Angkor Thom; Giriş kapısında su yılanı tanrısı Naga’yı kuyruğundan tutmuş 54 cengaver heykeli.

Ankor Tapınağının ardından 1 km kuzeyinde inşa edilmiş olan  diğer tapınak Bayon; Gülümseyerek bakan yaklaşık 200 dev insan yüzünün bulunduğu tapınak.

  

Ve tabiiki Ta Prohm; Anıt ve duvarları bir ahtapotun kolları gibi sıkı sıkıya saran dev ağaç köklerinin olduğu tapınak.Eski adı Kraliyet Manastırı. Kral Jayavarman VIII tarafından kendisi ve annesi için yaptırılmıştır. İçinde tapınak ve manastırları bulundurmaktadır.

Açıkcası tapınaklardan epeyce etkilendik. Bazı tapınakların içinde ufak tefek yenileme çalışmaları olsa da genel olarak kesinlikle ve kesinlikle görülmeye değer. Tapınak duvarlarındaki çizimler (Apsara – Hindu ve Budist inanışında dans ederken betimlenen periler), mimari detaylar bizi büyüledi. Detaylar yine eşimin sitesinde.

Gun sonlarinda aksam yemegi icin Barlar Caddesini tercih ettik, yemek opsiyonlari oldukca fazla. Lokal Yemekler de gayet lezzetli.

Üçüncü gün ise göl üzerinde kurulmuş olan yüzen şehri gezdik (Tonle Sap). Orası da farklı bir tecrübe oldu bizim için. Halkın %50’si Kamboçyalı, %40’ı Vietnamlı ve % 10’u da müslüman. Bir de öksüz okulu var bu yüzen şehrin. Babaları balık avlamak için gölün daha farklı yerlerine gitmis fakat geri dönmemis ailelerin  çocukları. İsterseniz burayı ziyaret edip okula bağış yapabiliyorsunuz.

Burdan sonra tekrar şehir içine dönüp, bavulları toplamak için otele ordan da havaalanına geçtik.

You Might Also Like

4 Comments

  1. nuray

    May 31, 2012 at 8:15 pm

    Sevgili nippur, içtenlikle yazılmış,sıcak,güzel,akıcı ve anlaşılır yazılarını okumak bana çok keyif verdi.Devamını diliyorum yazılarının ve sağlıklı günlerde yeni keşiflere diyorum…

    1. nippur

      June 4, 2012 at 9:21 pm

      cok tesekkur ederim 🙂

  2. Mustafa Erhan Ersoy

    June 8, 2016 at 3:33 pm

    İlk fotoğraf bile buraya gitmek için bir sebep 🙂 Teşekkürler NIPPUR, killing fields’ı listemele aldım bu arada, utanarak böyle bir film olduğundan haberim olmadığını itiraf ediyorum 🙂

    1. nippur

      June 8, 2016 at 4:12 pm

      Ilk resim benim de favorim. Su ana kadar tapinaklar arasinda en begenerek gezdigim ve tekrar gezebilecegim nadir bir yer.
      Bizim de gidene kadar pek haberimiz yoktu 🙂

Leave a Reply to nuray Cancel